0242 311 44 33
Depresyon, öyle bir ruhsal hastalıktır ki insan doğası ve biyolojisinin gerektirdiği şeylerin tam tersini yapmasına ve yaşamasına sebep olur. İnsanın kendini koruma içgüdüsü, açlık ve cinsellik gibi temel biyolojik dürtüleri, uyku gibi temel bir ihtiyaç, empati, sevgi ve şefkat gibi sosyal dürtüler yok olabilmekte, hazzı arttırmaya, acıyı azaltmaya yönelik doğal insan davranışı tersine dönebilmektedir.
Depresyon tedavisinde hastaların %30-50'sinde uygun doz ve sürede kullanılan ilaca rağmen yanıt alınamamakta, hastaların %60-70'inde depresif belirtilerde tam düzelme sağlanamamaktadır. Hastaların üçte birinde de kronikleşme görülmektedir.
Uyku bozuklukları, yorgunluk, enerji azlığı, umutsuzluk, hayattan zevk alamama, sebepsiz ağlama, düşünme, konuşma veya hareketlerde yavaşlama, huzursuzluk, intihar düşünceleri, değersizlik ve suçluluk duyguları, sebebi belirsiz baş ve vücut ağrıları, cinsel istek kaybı gibi depresyon belirtilerinin büyük çoğunluğunun bulunduğu, iş hayatı, ev işleri ve sosyal aktivitelerin kısıtlandığı bir depresyonu ağır depresyon olarak tanımlayabiliriz.
Psikiyatride önemli yer tutan ve psikiyatristlerin sıklıkla karşılaştığı duygu durumu bozukluklarında birçok etken rol alır. Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi olarak bu yazımızda duygu durumu bozukluklarındaki etkenleri özetleyeceğiz.
Depresyon tedavisinde akut dönem, devam dönemi ve sürdürüm dönemi olarak üç tedavi dönemi mevcuttur.
Şizofreni, farklı klinik belirtilerin olduğu, çeşitli tablolar ile ortaya çıkan, patognomonik bulgusu olmayan bir sendromdur. Şizofrenide gözlenen klinik belirtiler başka ruhsal hastalıklarda da saptanabilir. Bundan dolayı şizofreni tanısı koyarken dikkatli olunmalı, ayrıntılı hastalık öyküsü ve özenli bir ruhsal durum muayenesi yanında ciddi bir fizik muayene ile ayırıcı tanıya gidilmelidir.
Şizofreni ile OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) birlikteliği 19. Yüzyıldan itibaren psikiyatri literatürüne girmiş bir kavramdır. Aynı hastada hem psikotik, hem de obsesif kompulsif belirtilerin bulunması şizo-obsesif bozukluk olarak tanımlanır.
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) intruzif (zorlayıcı, girici) düşünceler, ritüeller, zihin meşguliyeti ve kompulsiyonlar (takıntılara karşı geliştirilen gerçekçi olmayan çözümler) gibi farklı grup belirtilerle kendini gösteren psikiyatrik bir hastalıktır.
Ruhsal açıdan sağlıklı bir birey, kendi kişiliğinin, duygu ve davranışlarının farkındadır. Sürekli değişen iç ve dış çevreye karşı benzersiz şekilde uyum sağlama özelliklerinin tümü, kişilik kavramı içinde ele alınır.
Şizofreniform bozukluk nedir sorusuna, duygudurum belirtileri ve bilinç sislenmesi ile seyreden, ani başlangıçlı, gidişatı iyi olan psikiyatrik bir hastalık olarak yanıt verebiliriz.
Anoreksiya nervoza kolay tanı konan, ancak psikiyatristleri tedavide oldukça zorlayan, nevroz ile psikoz arasında bir hastalıktır.
Çağımızın yaygın psikiyatrik hastalıklarından olan depresyon çocuklarda ve gençlerde de olur mu? Bu soru psikiyatrist olarak sıklıkla karşılaştığımız bir sorudur. Yanıtı ise tek sözcükle evet.
Depresyon tedavisinde ilaç tedavisi yanında farklı psikoterapi yöntemlerinden de yararlanılır. Bu yazımızda depresyon psikoterapisinde önem arz eden psikanalitik yaklaşımdan, depresyon tedavisinde psikodinamik tedavi ilkelerinden söz edeceğiz.
1960’lı yıllara kadar şizofreni tedavisinde önemli yer tutan psikoterapi, ilk antipsikotik ilaç klopromazin ve devamında şizofreni belirtilerini yatıştırmada güçlü etkileri olan birçok yeni nesil ilacın keşfiyle ikinci plana atılmıştır.
Sinirsel kaynaklı iştah kaybı anlamına gelen anoreksiya nervoza, kişinin kendisinin neden olduğu açlık ile zayıflığa karşı aşırı dürtü ve/veya şişmanlığa karşı hastalık derecesinde korkuya ilaveten, açlıktan kaynaklanan tıbbi belirti ve bulgularla seyreden bir hastalıktır.
Hem şizofreni hem de duygudurum bozuklukları özelliklerini bir arada taşıyan hastalık psikiyatride şizoaffektif bozukluk ismini alır.
Günün önemli bir bölümünde mutsuz veya üzüntülü, daha önce hoşlandığınız aktivitelerden hiçbir keyif almıyorsanız depresyonda olabilirsiniz.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri kendi kişiliğinin, duygu ve davranışlarının farkında olmasıdır. Kişilik özellikleri sayesinde birey sürekli değişen iç ve dış çevreye uyum sağlar.
Lityum, psikiyatride birçok kapıyı açan, altın anahtar niteliğinde bir ilaçtır. Mani nöbetlerinin tedavisi ve iki uçlu bozuklukta koruyucu etkisi kanıtlanmıştır.
Beden dismorfik bozukluğu, istifleme bozukluğu, saç yolma bozukluğu (trikotillomani) ve deri yolma bozukluğu (ekskoriasyon) bir çok özelliğiyle obsesif kompulsif bozukluğa (OKB) benzemekte, bu nedenle de obsesif kompulsif bozukluk spektrumu hastalıklar olarak sınıflandırılmaktadırlar.
Psikiyatri, yani ruh sağlığı ve hastalıkları tıbbın ana dallarından biridir. Kişinin zihinsel ve duyusal yetileri, davranış gelişimi ve bu davranışların çevreye uyumuyla ortaya çıkan bozuklukların tanı ve tedavisiyle uğraşır. Psikiyatrinin ana konusu beyin ve ruhsal yapıdır.
Farmakoterapi (ilaç tedavisi) günümüzde en hızlı psikiyatride gelişmektedir. Beyindeki nörotransmitter sistemin aydınlatılması gerçekleştikçe ilaç tedavisi de yan etkilerden uzak ve spesifik noktaları hedefleyerek modern tedavilerde atılım yapmıştır.
Psikiyatride tanı müspet bulgulardan ziyade öznel belirtilere dayandığı için doğru teşhis ve değerlendirme çeşitli zorluklar getirmektedir.
Yaklaşık 2500 yıl önce ünlü hekim, tıbbın atası Hipokrat'ın melankoli olarak tanımladığı depresyon günümüzün en sık rastlanan ruhsal sorunlarındandır.
Beden ve ruh sağlığı birbirlerini olumlu ya da olumsuz etkileyebilen yakın ilişkili kavramlardır. Dünya Sağlık Örgütü de sağlık tanımlamasını ruh ve beden sağlığının iyi olma hali olarak yapmıştır.
Depresyon ve mani kavramlarının tarihçesi antik Yunan ve Roma dönemlerine kadar uzanmaktadır. Homeros’un kitaplarında depresif karakterler günümüzün bilimsel gerçekliğine yakın ölçüde tarif edilmektedir.
Şizofreni ile ilgili ilk kavramlarla M.Ö 15.yüzyıl dolaylarında karşılaşılmaya başlanır. M.S 1. ve 2. yüzyıllarda eski Yunan metinlerinde hezeyanlar (büyüklük ve kötülük görme sanrıları), bilişsel işlev ve kişilikte yıkımla giden bozukluklardan söz edilmektedir.
Kişilik bozuklukları genel olarak 3 ayrı küme içinde sınıflandırılır.
Panik atak ve panik bozukluğu benzeri bir tablo ilk kez Amerikan iç savaşında Da Costa sendromu (irritabl kalp sendromu) olarak tanımlanmıştır.
Latince obsideratum sözcüğünden gelen obsesyon kelime anlamı olarak kuşatma demektir. Psikiyatri ve psikolojide ise yineleyici, zorlayıcı, zihne istem dışı giren, anksiyete yaratan düşünce, duygu, impuls veya imgelerdir. Kompulsiyon ise, yineleyici, bir amacı varmış gibi görünen, kişinin yapmak zorunda hissettiği motor veya mental eylemlerdir.
Yeme bozuklukları sıklıkla anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu grupları altında sınıflandırılır.
Depresyon her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Aileler çoğu kez bu yaştaki çocuklarda depresyon görülebileceğine inanmadıklarından, çocukların tanı alması gecikebilmektedir.
Okula başlama, yeni arkadaş edinme, arkadaş kaybetme, okul değiştirme, ev veya şehir değiştirme, aileye yeni kardeş gelmesi, boşanma veya ebeveynlerden birinin evi terk etmesi gibi kısa süreli, duruma bağlı, hayal kırıklığı yaratıcı olaylarda anksiyete yaşanması her çocuk için normal bir davranıştır. %15 civarında çocukta ise bu sosyal ve akademik fonksiyonları bozucu, normal gelişimi zayıflatıcı bir durum olarak anksiyete bozukluğuna döner.
Psikodinamik veya psikanalitik psikoterapi, Freud’un hastalarından problemlerini içlerinden geldiği gibi, yüksek sesle anlatmaları tekniği ile başlamış olup, günümüzde gelişerek devam etmektedir.
Panik bozukluk, özgül fobi, sosyal fobi, obsesif kompülsif bozukluk, posttravmatik stres bozukluğu ve yaygın anksiyete bozukluğu, DSM-IV psikiyatri sınıflamasına göre anksiyete bozuklukları olarak isimlendirilmektedir. Bu hastalıklar hemen hemen aynı temel işlemin farklı ciddiyet ve karmaşıklıktaki temsilleridir.
İntihar sözcüğü dilimize ilk kez Tanzimat dönemiyle girmiş, Latince ‘’suicide’’ kelimesinden köken alan, kendini katletme anlamında kullanılan bir terimdir. Türkçe karşılığı özkıyım olarak verilebilir.
Dikkat uyarılma, uyanıklık, konsantrasyon, motivasyon, uygun uyaranın seçilip uygun olmayanın dışlanması gibi bir çok işlevin kompleks biçimde çalıştığı karmaşık bir kavramdır. Uyanık ve uyarılmış olmak dikkat için olmazsa olmaz bir gereklilik iken aşırı uyarılmış olmak dikkati toplama özelliğini negatif etkiler.
Kötüye kullanım ve bağımlılık potansiyeli olan, burna çekme, dumanını içe çekme, enjeksiyon benzeri bir çok yolla alınabilen, duygudurum, algılama, biliş ve tüm beyin işlevlerinde değişiklik yaratan eroin, kokain, esrar, amfetamin, sedatif hipnotik ilaçlar, kokain, alkol gibi doğal veya sentetik her türlü kimyasal, madde olarak isimlendirilir.
Gebelik hızlı hormonal ve fizyolojik değişiklikler yanında psikolojik uyum mekanizmalarını da etkileyen, fizyolojik, psikofizyolojik ve psikososyal bir süreçtir. Bu dönemde bazı psikiyatrik hastalıklara eğilim artmaktadır. Bir çok kadın sorun yaşamazken bazı kadınlarda ise ılımlı psikiyatrik belirtilerden hastaneye yatacak derecede ağır psikiyatrik bozukluklara kadar değişen psikopatolojiler görülebilmektedir.
Neşe, üzüntü, öfke, kin, nefret, korku, bunaltı, kaygı gibi duygusal tepkiler duygulanım olarak tanımlanır. Algılamak, tanımak, değerlendirmek, neden sonuç bağlantısını kurmak, hafızaya almak gibi zihinsel yetiler ise bilişsel süreçlerdir.