Bilişsel Psikoterapi

Düşünce beynin bir fonksiyonu olup, bebekte primitif olarak başlayıp olgun hale doğru bir gelişim gösterir.

Düşünmeyi, alternatifleri karşılaştırabilme, farkında olabilme, fikir üretebilme ve sonuca ulaştırabilme yetisi olarak tanımlayabiliriz.

Düşünce dikkat ve konsantrasyon, irade, hafıza, olaylar arası bağlantı kurabilme, zeka, kavrama, duyu organlarının işlevselliğine bağlı bir süreç iken, düşündüğünü idrak ederek belli bir alana yönlendirip sonuca ulaştırma yetisi bilinç ve şuurluluk halidir.

Bilinçli olmak, idrak etmek, farkında olmak ve üzerinde düşünmek insanı diğer canlılardan ayıran temel özelliktir.

Bilincin en büyük eksikliği anlık olması ve tek bir şeye odaklanabilmesidir. Bir düşünceye odaklanırken, üzerinde odaklanılan konunun önem derecesine göre dikkat ve konsantrasyon sağlanır. Konunun önemi ise kişinin kimlik ve kişilik özellikleri ile belirlenen karışık ve dinamik bir süreçle belirlenir. Aynı nesne, obje veya bir düşünceye herkesin yoğunlaşma derecesi farklı farklı olabilir. Düşünce ve bilincin farklı alanlarda yoğunlaşma özelliği hangi nesne tasarımının bilinçaltında tutulduğuna bağlı olarak değişmesindendir.

Bilinç anlık olmasına rağmen sürekli gibi algılanmasının sebebi bilinçaltı hafıza kayıtlarındaki nesne tasarımlarının sürekliliğini korumasından kaynaklanmaktadır.

Normal şartlarda bireyler anlık bilinç fonksiyonları ile hayatlarını idame ettiremez, büyük bir şaşkınlık ve kaosa düşerler. Bu kaos nesne ile ilişkilerin defalarca tekrarına dayanan otomatik kalıplar haline sokulması ile önlenmeye çalışılır. Bazı temel kabuller artık sorgulanmadan otomatik davranış ve tepkileri oluşturur.

Bilişsel psikoterapinin temelinde de otomatikleşmiş davranış kalıplarının çözümlenmesi yatmaktadır.

Bebeklik döneminde kodlanan ve hafızaya alınan temel kalıplar kişiliğin ana özelliklerini belirler. Çocuğun ebeveynleri ile modellediği nesne ilişkileri ne kadar sağlıklı ise, çocuğun kişilik özellikleri de o oranda sağlam ve normal olacaktır.

Bütün davranışlar anne-babadan modellenmez. İkinci aşamada çocuğun gelişim evrelerinde nesne ilişkilerinde yaşadığı haz ve elemin şiddet derecesine göre bir modelleme yapılır. Birey burada anne ve babadan aldığı temel kabuller çerçevesinde, kendi tecrübeleriyle bir takım önyargılar, tutumlar ve tabular geliştirir. Oluşturulan yeni otomatik düşünce aktivasyonu sağlıklı bir zeminde geliştiyse birey mutlu ve huzurludur. Patolojik bir yapılandırma ise ileride gelişecek ruhsal sorun ve sıkıntıların kaynağıdır.

Terapide bize düşen görev oluşturulan bilişsel yapılanmanın hatalı tarafını bularak, bu kısımları daha sağlıklı sistemlerle değiştirip yeniden yapılandırmaktır.

Bilişsel psikoterapide aşama aşama şu yolları izleriz;

1)Kişide olumsuz duygu, acı, keder, sıkıntı, bunaltı hissettiren düşüncelerin farkındalığına varması sağlanır. Bu farkındalık sağlandığında birey bu düşüncelerin gerçekçi bir tarafının olmadığını, herhangi bir delile dayanmadığını, çarpıtıldığını ve otomatik olarak oluştuğunu fark eder. Nihai hedef bu olumsuz düşüncelerin yerine sağlıklı, olumlu, gerçekçi düşüncelerin monte edilmesidir.

2)Sıkıntı, bunaltı, korku, acı, keder, hüzün, aşağılanma, kıskançlık, haset, çaresizlik gibi olumsuz duygular insanı mutsuz eder. Bu duygular belirli bir düşünce sürecinden sonra gelişir. Hastalara önce bu duyguların tanımı öğretilir. Şiddet derecesi ve içeriği öğrenilir. Normalde her duyguya eşlik eden bir düşünce süreci vardır. Önemli olan düşüncenin rasyonel olup olmadığıdır. Kişi düşündüğü şeyin doğruluğunu ve geçerliğini test etmelidir. Rasyonellikten uzak, geçerliği düşük veya hiç olmayan düşünceler bireye fark ettirildiğinde bunların oluşturduğu olumsuz duygular ortadan kalkar.

3)Bilinçaltı düşünce sisteminde, otomatik düşünceler baştan sonu belli olan bir düzenekle çalışır. Sonu belli kararı gönül rahatlığıyla ortaya çıkarmak için düşünce çarpıtılır, deforme edilir ve hedefe yönlendirilir. Bu amaçla seçici algılama, abartma, küçümseme, genelleme yapma, bireyselleştirme ya hep ya hiç tarzında düşünme, keyfi çıkarsama gibi yöntemler kullanılır.

4)Herkesin hata yapabileceği, bunun doğal olduğu, hatalardan felaket senaryosu yaratmayıp, ders almak gerektiği fikri desteklenir ve benimsetilir.

5)Otomatik düşüncenin ve davranışın arka planında bunları tetikleyen temel kabul ve ön yargılar mevcuttur. Bireye bu önyargıların nasıl oluştuğu ve bunlar arasındaki bağlantının halkaları gösterilmeye çalışılır.

6)Bilişsel terapide bireye düşünce seçiminin getireceği avantaj ve dezavantajlar gösterilerek mutlu olacağı pozitif düşünceler yönünde motive edilir.

7)Bilişsel terapide hastanın olumsuz otomatik düşüncelerinin mantıksız olanları kanıtlandırılarak kişiye yanlışlığı gösterilir.

8)Bilişsel terapide hastanın göremediği, olayı kontrol edebilecek ve olumlu yöne sevk edebilecek alternatifler gözden geçirilir. Böylelikle bireyin abartılı bir şekilde olumsuz otomatik düşüncelerin etkisi altında negatif sonuçlar üretmesi engellenmeye çalışılır.

9)Çifte standart uygulamasında bireyin kendisinde var olduğunu düşündüğü olumsuz düşünceleri aynı şart ve koşullarda başka insanlar için de geçerli olup olmadığı sorgulanarak ve sentezleyerek, hastanın çarpıtmayı fark etmesi sağlanmaya çalışılır.

10)Birçok kişi ortada doğrulanmış bir bilgi veya gerçekleşmiş bir olay olmadığı halde sanki bunlar olmuş gibi sonuçlar çıkarmaktadır. Bireyle bu düşünce yapısı değerlendirilir.

11)Hastalar olumsuz otomatik düşüncelerin getirdiği en kötü bunaltı ihtimallerini ortaya koyarlar. En kötü senaryonun gelişimi için geçerli deliller hiçbir zaman yoktur. Kişiye daha az sıkıntı verecek kötü ihtimaller gösterildiğinde çoğu kez rahatlama sağlanır.

12)Bireye öncelikle problemin ne olduğu fark ettirilir. Problem ortaya konduktan sonra çözüm yollarını bulmak daha kolaydır. Birçok hasta negatif bulgulara odaklandığından ana sorun gözden kaçmakta, bataklığı kurutmak yerine sivrisinekler tek tek öldürülmeye çalışılmaktadır.

13)Psikolojik veya organik hangi problem olursa olsun, tedavi için öncelikle sorunu kabul etmesi gerekir. Tüm gerçeklik kabullenildiği taktirde alternatif yöntemler devreye sokulabilir.

Özetlersek; bilişsel psikoterapi, temeli 20. yüzyılın ortalarında Aaron Back tarafından atılan, ruhsal bozuklukların altında işlevsel olmayan çarpıtılmış düşüncelerin yattığını savunan ekole dayanmaktadır. Depresyon, kaygı bozuklukları, panik atak ve panik bozukluk, yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, kişilik bozuklukları, saplantı zorlantı bozuklukları (obsesif kompulsif bozukluk), sosyal fobi ve her türlü özgül fobiler bilişsel terapilerden fayda görür.

Hayatla mücadele yetisini arttırmak, negatif düşüncelerin esiri olmayıp hayata daha pozitif bakmak isteyen, her türlü günlük sorunu çözme becerisi ve motivasyonu kazanmak isteyen, stresten uzak kaliteli bir yaşam arzulayan herkes psikopatolojik bir hastalığı olmadan da bilişsel psikoterapi uygulamalarına katılabilir.

Biz de Antalya Psikiyatri, Psikoterapi ve Psikolojik Danışma Merkezi olarak gerek ruhsal hastalıkların tedavisinde, gerekse strese yenilmeden mutluluk düzeyini arttırmak ve hayat mücadelesinde motivasyon sağlama amacıyla psikolojik eğitim, psikolojik danışma ve psikoterapi yöntemi olarak bilişsel terapiyi sıklıkla kullanıyoruz.

Bilişsel psikoterapi ve diğer psikoterapi uygulamalarında Antalya psikiyatrinin deneyimli psikoterapist ekibine güvenebilirsiniz.