Obsesif Kompulsif Bozuklukta Psikoterapi

Özellikle yüzleştirme ve tepki önleme ağırlıklı davranışçı terapi Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) tedavisinde uzun yıllar hakim olmuş, daha sonra bilişsel terapi güncel psikolojik yaklaşımlar arasında kendine yer bulmuştur.

Davranışçı terapinin temelini oluşturan öğrenme teorisi OKB tedavisine uyarlanmıştır. Korku klasik koşullama yoluyla edinilmekte, edimsel koşullama ile sürdürülmektedir. Koşulsuz bir uyaran, klasik koşullanma yoluyla nötr bir uyarı ile eleştirilebilmektedir. Böylece nötr bir uyaran koşulsuz uyaranla aynı özellikleri kazanır ve anksiyete doğurur. Daha sonra negatif pekiştirme ile nötr uyaranın yarattığı anksiyeteyi azaltmaya yönelik yeni yanıtlar öğrenilir. Bu öğrenilmiş yanıtlar kaçma ve kaçınma yanıtlarıdır. Örneğin; Kontrol etme komplisyonları olan bir kişi ütüyü, yaygın tehlikesi ile eşleştirmiş olabilir. Ütü koşullu uyaran, yangın tehlikesi koşulsuz uyarandır. Bu eşleştirme ile, çalışan bir ütü anksiyete doğuracaktır. OKB’ li kişi kontrol etme davranışı ile anksiyeteyi uzaklaştırmakta ama negatif pekiştirme yapmaktadır.

Meyer, 1966 yılında obsesif kompulsif bozukluklu iki hastasını tedavi ederken hastaları anksiyete uyandıran uyaranlarla yüzleştirmiş ve sürekli personel gözetimi altında kompulsiyon yapmalarını önlemiştir. Böylelikle OKB tedavisinde yüzleştirme ve tepki önleme uygulaması ilk etkin psikolojik tedavi olarak psikiyatri dünyasında yerini almıştır. Bu teknik 1970 ve 80’ lerde bir çok psikiyatrist tarafından uygulanmış, Yale Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği ile test edilerek etkinliği kanıtlanmıştır.

Yerinde ve eş zamanlı olarak yapılan yüzleştirme- tepki önleme tekniği obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde en sık uygulanan tedavi tekniği olarak kullanılmıştır. Sonraları hayali yüzleştirmeler de terapiye eklenmiş, olumlu sonuçları görülmüştür. Hayali yüzleştirme bilişsel kaçınma stratejilerini en aza indirebilir.

Yüzleştirme tedavileri yoğun bir program olup, günlük ve uzun süre çalışmayı gerektirir. Bundan dolayı günümüzde bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve farmakoterapi (ilaç tedavisi) daha çok tercih edilmektedir.

OKB’ si olan ve belirtilerini mantıklı olarak gören kişilerin aşırı değerlendirilmiş düşünceye sahip oldukları kabul edilir. Bu durum Aşırı Değerlendirilmiş Düşünce Ölçeği ile saptanır. OKB’ li ve yüksek aşırı düşünceye sahip hastalar davranışçı terapiden daha az yararlanırlar.

OKB kişisel ilişkileri, ev, iş ve akademik yaşamı ciddi biçimde etkilemekte, yaşam kalitesini anlamlı derecede bozmaktadır. Obsesif kompulsif bozukluklu hastaların 1/3’ inde eş zamanda depresyon da bulunur. Depresyonda olmayan OKB’ li hastalarda sekonder depresif belirtiler de sıktır. Depresif duygulanım hastadaki şiddetli hayal kırıklığından kaynaklanır. Depresif belirtiler obsesyonları arttırır.

Erişkin hastalarda hafif OKB tipleri için yüzleştirme ve tepki önlemeye dayalı davranış terapisi çoğu kez yeterlidir. Psikoterapiye yanıt alınamadığında veya şiddetli OKB tiplerinde serotonin geri alım inhibitörleri farmakolojik ajan olarak eklenmelidir.

OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) tedavisinde bilişsel terapiyi ilk kez psikiyatrist Salkovskis kullanmıştır. Bilişsel modellerde, obsesyonların normal yineleyici düşüncelerden köken aldığı varsayılır. Bireyin bu düşünceleri yorumlama farkı obsesyonları doğurmaktadır.

OKB’ si olan bireyler sorumluluk kavramında atipik özellikler gösterirler.Bu bireylerde sorumluluk huzursuzluk, anksiyete ve depresyonda artışa yol açar. Ayrıca obsesyonla ilgili düşünceleri agreve eder, anksiyeteyi nötralize etme veya anksiyeteden kaçmaya yönelik davranışları tetikler. OKB’ li hastalar sonuç olarak, kişisel sorumluluk düzeyinde artış ve zarardan sorumlu olmaktan duydukları korkutucu algılara sahiptir.

Sorumluluk kavramı, hem sıkıntıdan hem de nötralize edici davranışlardan sorumlu olduğundan, OKB’ nin sürmesini sağlar. Birey bir şekilde kendisine ve başkalarına kişisel zarar vereceği endişesindedir.

Bilişsel terapi ile OKB tedavisinde abartılmış kişisel sorumluluk duygusu, düşüncelere yersiz önem verme, düşünceleri kontrol etme gereksinimi, aşırı tehdit düşüncesi, belirsizliği tolere edememe ve mükemmeliyetçilik üzerinde durulur. Bilişsel tedaviler hastaların tedaviyi bırakma oranlarını düşürmektedir. Yüksek düzeyde aşırı değerlendirilmiş düşünceye sahip ve eş tanılı depresyonu olan OKB vakalarında bilişsel terapi daha etkindir.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan.

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp