Sosyal Fobide Aile Etkisi

Sosyal fobi gelişiminde aile risk faktörü olabildiği gibi koruyucu da olabilmektedir. Genel olarak anksiyete bozuklukları kuşaklar arasında aktarım yoluyla ailelerde sürebilmektedir.

Ailelerde anksiyeteye genel yatkınlık olabilmekte, sosyal fobi gibi belli anksiyete bozuklukları aktarıma uğrayabilmekte ya da öğrenme ve çevresel faktörlerin etkisiyle çocuk anksiyete ve kaçınma tutumlarını geliştirmektedir.

Genetik çalışmalarda genetik faktörlerin sosyal fobide özgül olarak rol oynadığı saptanmıştır. Herhangi bir anksiyete bozukluğu olan ebeveynlerin çocuklarında anksiyete bozukluğu oranı beş kat artmakta, sosyal fobik çocukların yakın akrabalarında sosyal fobi sıklığı %15’leri bulmakta, monozigot ikizlerde hastalık %25’i geçmektedir.

Sosyal fobinin hafif bir formu gibi ele alabileceğimiz utangaçlık kalıtsal aktarımla çocuklara geçebilmektedir. Utangaçlıkta sosyal fobiden farklı olarak aşırı bir kaçınma ve sosyal ilişkilerde bozulma söz konusu değildir. Ancak çocukluklarında utangaç olanların ergenlik ve erişkinlik dönemlerinde sosyal fobi geliştirme olasılıkları oldukça yüksektir.

Sosyal ilişkilerin oluşumunda Bowlby’nin anne ile bebek arasındaki bağlanma ilişkisini anlattığı kuram halen geçerlidir. Buna göre;

  • Sosyal ilişkilerin temeli bebek ve anne arasındaki bağlanmadır. Bebek 4-6 ay civarında yabancılardan ürkmekte, onlardan uzak durmaya çalışarak anneye yaklaşmaktadır. Normal çocuklarda bu durum 18-24 aya kadar sürer. Yabancıların yanında kaygı ve huzursuzluk belirtileri gösteren bebek anneye yakın olmaya çalışır. Bu davranış bebek ve anne arasındaki bağlanma ilişkisinin gerçekleştiğinin bir göstergesi olup, bebekte sosyal ilişkilerde temel güven duygusunun temellerinin atıldığının işaretidir.
  • Yabancı anksiyetesi sadece insana özgü bir olmayıp, türlerin sürmesi açısından evrimsel önemi olan bir davranıştır.
  • Bebekte yabancı anksiyetesi bağlanmanın bir göstergesidir. Bağlanma bebeğin duygusal güvenlik hissinin temelini oluşturur. Yabancılardan kaçınma davranışı sosyal fobinin, anneden ayrılma kaygısı ise agorafobinin çekirdeğini oluşturan önemli bir yapı taşıdır.

Bağlanma kuramı çerçevesinde bebeklerin üç tip bağlanma örüntüsü geliştirdiği kabul edilir.

  • Güvensiz kaçınıcı (A tipi) (%20)
  • Güvenli bağlanma (B tipi) (%70)
  • Güvensiz dirençli / anksiyeteli (C tipi) (%10)

Çocuk kendini güvende hissettiğinde çevreyi araştırabilir.

Bazı çocuklar dünyayı tahmin edilemez, belirsiz ve rahatsız olarak algılayıp çevreyi araştırmaktan kaçınsalar da kendini güvende hissettiklerinde çevreyi araştırmaya koyulurlar.

Annenin ayrılması ile aşırı huzursuzlanan ve annenin dönüşünde de öfkeli, dirençli bir biçimde yakınlık arayan ve sonra da anneye yapışan bebekler güvensiz dirençli tipi oluştururlar. Bu bebeklerin anneleri aşırı ilgili olmanın yanı sıra aşırı kontrolcüdürler. Bu çocukların girişkenlikleri genelde zayıftır. Anksiyeteli bağlanma stili çocukluk ve ergenlikte artmış anksiyete bozukluğu ile ilişkilidir. Artan anksiyete bozukluğu içinde de en büyük payı %38 ile sosyal fobi alır.

Çocuğun huyunu, yani mizaç özelliklerini de biyolojik temeller yakından etkilemektedir. Mizaç (huy) çocukluğun erken dönemlerinden itibaren kendini gösteren davranış özellikleridir. Mizacın genellikle kalıcı ve biyolojik temelleri olduğu kabul edilir. İnsanlar bebeklikten itibaren farklı özellikler gösterirler ve bu özellikler çevre ile ilişkilerini doğrudan etkiler. Utangaçlık, negatif duygudurum bu özelliklerden bazılarıdır.

Sosyal fobide bilinmesi gereken bir diğer kavram da davranışta tutukluktur (ketlenme). Ketlenmeyi kişinin yeni durumlarla karşılaştığında fizyolojik açıdan aşırı uyarılma ve davranışlarında tutukluk gösterme eğilimi olarak tanımlayabiliriz. Bebeklerin yaklaşık %15’inde bu durum vardır. Bu bebekler büyüseler de anneye yapışma, yabancılardan uzak durma, yabancı çocukla oyun kurmada geç kalma, utangaç, çekingen, hareketlerde temkinli, risk almama, sessiz, yalnızlıktan hoşlanma gibi özellikler sergilerler. Bu çocuklarda ilerleyen dönemlerde fobiler ve yaygın anksiyete bozuklukları sık görülür.

Mizaç üzerinde biyolojik yapının büyük rolü olsa da ebeveyn tutumlarının mizaç değişiminde etkisi olabilmektedir. Annelerin daha pozitif, duyarlı ve ilgili olduğu durumda ilk bir yılda bebeklerin negatif duygulanımının azaldığı bilinmektedir. Bazı araştırmalarda ise 2 yaşındaki çocuklara yönelik aşırı duyarlı ve kabullenici davranışın bebeğin korkulu ve utangaç olarak gelişimini desteklediği görülmüştür. Cinsiyet farklılıkları da mizacın değişiminde etkili olabilmektedir. Tutuk mizaç erkeklerde daha değişebilir iken kızlarda daha kalıcıdır.

Anksiyöz ebeveynler anksiyöz çocuk yetiştirmekte, bu çocuklar başta sosyal fobi olmak üzere farklı anksiyete bozuklukları geliştirebilmektedir. Anksiyete bozukluğu olan ebeveynler çabuk huzursuzlandıklarından, stresli durumlarda kolayca memnuniyetsiz ve sinirli olduklarından, aşırı eleştirici olduklarından, yüksek duygu dışa vurumu gösterdiklerinden, mükemmeliyetçi ve memnun edilmesi zor kişiler olduklarından, tehlikeleri olduğundan fazla büyüttüklerinden, kendi başa çıkma becerilerini küçümsediklerinden dolayı anksiyöz çocuklar yetiştirmekte, anne ile çocuk arasında güvensiz tip bağlanma gerçekleşmektedir.

Çok aşırı koruyucu olmak da çok cesaretlendirici olmak da bebeğin korku tepkisini artırmakta, çocuğun kendi başa çıkma mekanizmalarını geliştirmesini engellemektedir. Güvensiz bağlanan çocukta yapışma ve bağımlılık tablosu ortaya çıkar. Bu durum arttıkça güvensizlik hissi artar ve kısır döngüye girilir.

Anksiyöz ebeveynlerin bilgi işleme süreçleri farklı çalışır. Bu ebeveynlerin çevresel tehditlere dikkati artmış, abartılı tehdit algıları mevcut, sosyal ilişkileri zayıf, temel başa çıkma yöntemleri kaçınma ve çocuğun sosyal davranışlarına destek azdır.

Sonuçta sosyal fobi ve diğer anksiyete bozukluklarının temel açıklamasında sosyal öğrenme kuramı ve bağlanma teorisi vardır. Ancak bu iki teori yer yer çelişir. Örneğin, yeni bir ortamda huzursuzlanan bir çocuk düşünelim. Bu çocuk kalabalık ve değişik bir ortama girdiğinde stres gösterecek, huzursuzlanıp anneye yapışacaktır. Ebeveynler ise çocuğu yanına alıp rahatlatmak ile yeni durumu araştırmak üzere çocuğu cesaretlendirmek arasında gidip gelirler. Bağlanma teorisi yeni durumu araştırmadan önce çocuğun kendini tamamen güvende hissetmesi gerektiğini savunarak ilk tutumu önerirler. Sosyal öğrenme kuramı ise bu durumun çocuğun kaçınma davranışını pekiştireceğini ve çocuğun yeni durumlarla baş etme becerilerini kazanmasını zayıflatacağını savunur.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi olarak ailelere önerimiz çocuğun bağlanma gereksinimini göz ardı etmeden yakınlık göstermek, strese sokmayacak düzeyde de yeni şeyler için cesaretlendirmektir.

Özetle ortalama başlangıç yaşı 11 olan sosyal fobide çoğu kez utangaç ve çekingen bir zemin bulunmakta, ebeveynlere büyük sorumluluk düşmektedir.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Psikiyatrist Doktor Emine Filiz Uluhan.

Anksiyete Bozuklukları Teşhis ve Tedavisi.