Çocuk Eğitiminde Dayak ve Ceza

Ebeveynleri temel hedefi çocuklarına en güzel eğitimi vererek, onların hayata en iyi şekilde hazırlanmalarını sağlamaktır. Bu amaçla anne babalar cezanın çocuk psikolojisindeki yerini iyi bilmelidirler.

Ceza kelime anlamı olarak istenmeyen, suç kabul edilen veya hatalı görülen bir davranışa karşı uygulanan olumsuz bir itici uyarıcıdır. Cezada amaç istenilmeyen bir davranışı bastırmaktır. Ceza yeni bir davranış öğretmez, sadece istenmedik davranışı yapmamayı öğretir.

Ceza iki şekilde uygulanır.

1)Burada istenmeyen davranışa itici bir uyarıcı ile cevap verilir. Bu eylem genelde can yakıcıdır. Diğer yöntemler işe yaramadığında atılacak hafif bir tokat buna örnektir. Çocuk diğer çocukları ısırdığında, vurduğunda, zarar verdiğinde en son çare olarak kullanılabilir. Önceden ikaz edilmesine rağmen aynı davranışında ısrar eden çocuğa verilecek ayrı bir odada bekletme veya odanın bir kenarında belli bir süre sandalyede oturarak bekleme gibi cezalarda bu grupta yer alır. Odaya kapatma cezasında, cezanın neden verildiği çocuğa anlatılmalıdır. Çocuğun odada bekleme süresi her yaş için 1 dakika olmalıdır. Yani 5 yaşındaki çocuk 5 dakika tutulmalıdır. Çocuğun bekletildiği oda veya yer herhangi bir tehlike içermemelidir. Ceza süresi çok uzun tutulursa, çocuk bir süre sonra neden oraya konduğunu unutur. Süresini uslu bir biçimde tamamlarsa sevecen şekilde kucaklanır ve cezalı olduğun için oradaydın bir tanem, gibi tatlı sözlerle olay kapatılır. Çocuk ceza süresi içinde bağırır, çağırır, uygulamaya tepki gösterirse uygulama tekrarlanır. Bu tarz bir ceza ortalama 15 günde istenmeyen davranış üzerinde çocuğun uyum sağlamasını çoğu kez sağlar.

2)Burada ceza olarak istenmeyen davranışa karşı herhangi bir ödülün kısıtlanması veya iptali söz konusudur. Yöntemin etkili olabilmesi için kısıtlanacak şey, çocuğun gerçekten çok istediği bir şey olmalıdır. En önemli nokta ebeveynlerin söylediği şeyi gerçekten yapmalarıdır. Yemeğini yemediği sürece dondurma alınmayacağı söylenen çocuğa, olumlu gelişme olmadığı halde bir süre sonra dondurma alınırsa bu yöntem hiçbir işe yaramaz. Televizyon izlememe, bilgisayarda oyun oynamama, sinemaya götürmeme gibi cezalar ödül kısıtlaması olarak kullanılabilir.

Ceza eldeki tüm olanaklar kullanıldıktan sonra tercih edilmelidir. Sürekli ceza ile davranışları kontrol etmek önemli sakıncalar içerir. Dayak, hakaret gibi itici uyarıcılar çocukta saldırganlık, korku, kin, nefret gibi duyguları körükler. Ayrıca bu tür cezalar başlangıçta etkili bile olsa, çocuk bu uyarıcılara alışır ve ebeveynler dozu arttırma kısır döngüsüne girerler.

Ceza ile bir davranış bastırılırken, istenmeyen başka bir davranış ortaya çıkabilir. Örneğin, çocuk cezadan kaçmak için yalan söyleyebilir.

Ceza sürekli uygulanır bir yöntem olursa, çocuğa istendik davranışları kazandırma yerine sadece istenmeyen davranışları bastırma yönünde işlev görür.

Ebeveynler olarak terbiye etmek ve cezalandırmak çoğu kez birbirine karıştırılmaktadır. “Dayak cennetten çıkmadır.” gibi bir atasözüne sahip ülkemizde tüm yanlışlığına rağmen dayak çocuk eğitiminin bir parçası olarak görülmekte ve uygulanmaktadır. Anne babasından dayak yiyerek büyüyen bir çocuk evlendiğinde karısını, çocuğunu dövmekte, şiddet şiddeti doğurmaktadır. Maalesef bu kısır döngü katlanarak gücü yetenden güçsüze fiziki olarak uygulanmakta veya birçok ruhsal sorunun gizli alt yapısı olarak zeminde yatmaktadır.

Bilimsel anlamda terbiye ve terbiye etmek, çocuğa olumlu davranışların, kendini nasıl kontrol etmesi gerektiğinin öğretildiği ve içinde ödüllendirmenin de yer aldığı bir süreçtir.

Cezalandırma ise çocuğun yaptığı veya yapmadığı bir davranışın arkasından gelen olumsuz bir sonuçtur.

Yapılması gereken çocuğun yalnızca yanlış yaptığı zaman değil, diğer zamanlarda da davranışları konusunda eğitilmesidir. Hatalı davranınca kızma, azarlama, ceza verme yerine, olumlu davrandıklarında yüreklendirme ve takdir etme modern eğitim sisteminin ana prensibidir. Değer verilen ve takdir edilen çocuk kendini daha iyi hisseder ve büyüklerini dinlemeye daha gayretli olur.

Ebeveynler çocuk eğitiminde cezanın yeri konusunda çoğu zaman kararsızlık yaşarlar. Dengeli kullanılan ceza ve ödül sistemi çocuk eğitiminde önemli yer tutar. Ailelerin bir kısmı tamamen cezaya yüklenerek, bir kısmı da hiç ceza vermemekle övünerek hata yapmaktadır.

Çoğu kez verilen cezalar çocuğu düşündürmeyen ve etkisiz tarzda olmakta ya da fazla ağır, fiziksel ceza olmakta, bu da çocuğu eğitmek yerine öfkelendirmektedir. Benzer şekilde ödüllerin de yerinde ve uygun dozda kullanılması gerekir. Ödül yanlış kullanıldığında çocuk için hak olarak algılanmakta ve yozlaşmaktadır.

Çocuk eğitiminde, engellenmesi istenen davranışa karşı kararlı, devamlı ve doğrulukla söylenen “hayır” etkili olur. Örneğin, yeni yürümeye başlayan bir çocuk sehpanın üzerindeki objelerle ilgilenmeye başlar. Sehpanın üzerindekileri yere indirmek, onları kırmak en büyük zevki haline gelebilir. İstediğini almaya ve ellemeye çalışan çocukla, ona engel olmaya çalışan ebeveynler arasındaki bu çatışma uygun davranılmazsa büyük bir sorun haline gelebilir. Çoğu kez sehpanın üzerindeki eşyalar yukarıya kaldırılır, eline aldığında kızılır ama zaman zaman da oynamasına izin verilir. En büyük hata budur. Çocuk bir türlü büyüklerin ne yapmaya çalıştığını anlayamaz. Çelişkiler içinde yapmaması gerektiğini değil, büyükleri nasıl ikna edeceğini düşünmeye başlar. Ebeveynlerin kararlılıkla ve çelişki yaratmadan yapacağı uygulamalar zaman içinde çocuğa neyi yapıp, neyi yapmaması gerektiğini ve kazanıp kaybedeceği bedeli öğretir.

Cezalar, çocuğun canını fiziksel olarak yakmayacak derecede ve çocuğun yaşına, gelişim dönemine uygun olmalıdır. Aynı hatalı davranışlara aynı cezayı almalıdır. Çocuk o cezayı daha önce öğrendiği ve yapmaması gereken bir durum için aldığını bilmelidir. Çocuk cezanın haklılığına inanır ve duruma uygun bir ceza verildiyse onu hoşgörüyle karşılar. Cezalar tehdit halinde kalır, anne babanın söyledikleriyle uygulamaları birbirini tutmazsa veya çocuk yapacağı şirinliklerle cezayı affettirebileceğini öğrenirse cezanın bir anlamı kalmaz.

Ödül de çoğu kez aileler tarafından yanlış algılanmaktadır. Ödül, zaten yapılması gereken bir şeyi iyi yaptığı için verilmelidir. Oysa çoğu kez çocuğa sorumluluğunda olup, yapması gereken bir işi yapması için önerilen bir teşvik halinde kullanılmakta, bu da ödül değil rüşvet olmaktadır. Örneğin dersini çalışıp, ödevlerini yapmak, çocuğun asli görevidir. Ders çalıştığı için ödül verilmez. Çalışmasından dolayı okul bilgi takımına seçilen çocuğa verilen ödül, gerçek anlamda ödüldür. Dersini çalışan, ödevlerini zamanında yapan çocuk da aynı zamanda takdir edilmeli, olumlu davranışlarından dolayı kıymetinin bilindiği ona hissettirilmelidir.

Özetlersek; ceza ve ödül, çocuk eğitiminde yeri olan, ancak mutlaka yerinde, zamanında ve dozunda uygulanması gereken yöntemlerdir. Çocuğun yaşına ve durumuna uygun olmalıdır.

Dövmek hiçbir zaman bir ceza aracı olarak kullanılmamalıdır. Aslında şiddet, çaresizlik ve yetersizliğin dışa vurumudur. Çocuğa fiziksel acı verilmemelidir. Ceza mutlaka suçla orantılı olmalıdır. Çocuk sorumluluğunda olan bir şeyi yerine getirmediğinde önce uyarılmalı, sonra yaşına uygun bedel ödettirilmelidir. Cezanın neden verildiği çocuğa mutlaka anlatılmalıdır. Çocuk neyi yanlış yaptığını, neden yanlış yaptığını ve neden ceza gördüğünü bilmelidir. Cezaya karar verip söylendiğinde artık geri dönülmemelidir.

Ödül ve ceza sisteminin doğru uygulanmaması, bedel ödemeyi bilmeyen, sınırlarını bilmeyen, umursamaz ve öfkeli çocuklar yaratmaktadır. Ruhsal açıdan sağlıksız, toplumla uyumsuz nesiller bunun eseridir.