Ergenlerde Depresyon

Erişkinlerde temel bulguları üzüntü, zevk alamama, isteksizlik, gelecekten ümitsizlik duyma, suçluluk ve değersizlik duyguları, sosyal ilişkilerden kendini soyutlama ve içine kapanma, uyku düzensizliği, yeme isteğinde azalma veya artma ile giden iştah problemleri, cinsel ilgi ve istekte azalma, halsizlik, dikkat ve odaklanmada güçlük çekme, ölüm ve intihar düşünceleri olan, major depresyon veya major depresif bozukluk olarak isimlendirilen klinik tablo ergenlerde farklı seyir gösterebilir.

Sinirlilik, huzursuzluk, aşırı uyku, iştah artması, derslere ilgisizlik ve ders başarısında düşme, eleştirilere aşırı duyarlılık ve tepkisellik, alınganlık, internet, bilgisayar ve televizyona aşırı düşkünlük, insan içine çıkmama ve özgüven eksikliği gibi bulgular ergenlerde depresyonun temel belirtileri olabilir. Tüm bu belirtiler ergenliğin kendine has özelliklerinden dolayı bir miktar yaşanabileceğinden, belirti ve bulguların başlangıcı ve seyri, ebeveynler ve uzmanlar tarafından iyi değerlendirilerek, erken ve gereksiz bir depresyon tanısından kaçınılmalıdır.

Depresyon gün içinde dalgalı bir duygudurum seyri gösterebildiğinden, zaman zaman gözlenen keyifli bir iyilik hali bizi aldatmamalıdır. Klinik tablonun en az 2 hafta boyunca görülmesi, depresyon tanısı için zorunlu bir kriterdir. Kısa süreli isteksizlik, mutsuzluk, keyifsizlik gibi duygular her yaşta insan için doğaldır.

Zeka düzeyi, aile içi ilişki ve iletişimin sağlıklı olması, bireysel yetenek ve kişilik özellikleri ergenin depresyona girmesini veya depresyon sürecinin klinik ağırlığını doğrudan etkileyen faktörlerdir. Dikkat eksikliği ve dürtü kontrol sorunu geçmişi olan ergenlerin davranım sorunları depresyonda alevlenebilir. Okuldan ya da evden kaçma, suça karışma, madde kullanımı gibi davranışlar depresyonla tetiklenebilir. Depresyonla tetiklenen kendine zarar verme, akranlarına zarar verme, okul ve öğretmenleriyle çatışma, tehlikeli motosiklet kullanma gibi eylem ve davranışlar yanlışlıkla sınır kişilik bozukluğu (bordorline kişilik bozukluğu), antisosyal kişilik bozukluğu gibi tanılar alabilir. Kişilik bozukluğu olarak damgalanan ergen, dışlanma nedeniyle ümitsizliğe kapılıp, özgüvenini tamamen yitirerek ağır depresyona girebilir.

Depresyon biyolojik ve psikososyal etkenlerin birbiriyle etkileştiği, genetik yatkınlık zemininde nörobiyolojik değişikliklerin gerçekleştiği multifaktöriyel bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha fazla görülmekte olup, yaşam boyu depresyon geçirme olasılığı %20’dir. Genetik etkenlerin %40-50 rolü olduğu kabul edilmektedir. Birinci derece akrabalarında depresyon görülen bireylerin depresyon geçirme olasılıkları diğer popülasyona göre 3 kat daha fazladır. Sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan serotonin ve noradrenalin gibi nörotransmitterlerin dengesizliklerinin ve stresle yükselen kortizol düzeylerinin depresyonda rol oynadığı bilinen gerçeklerdir.

Ebeveynlerin depresyona yatkınlığı, erken yaşta ebeveyn kaybı, aile içi çatışma, huzursuz aile ortamı, taciz ve istismara uğrama, akran ilişkilerinin bozukluğu gibi çevresel etkenler ve iç denetimi gereğinden fazla olan ergenlerin depresyon geçirme olasılıkları artmaktadır. Çocukluktan itibaren aşırı cezaya maruz kalan, takdir edilmeyip sürekli tenkit edilen, yeteri kadar ödüllendirilmeyen ergenler kazandıkları kötümser yapı nedeniyle depresyona daha yatkındırlar. Öğrenilmiş çaresizlik geliştirmiş bir ergen, olaylara hiçbir zaman umutla ve olumlu bir gözle bakamayacak, karamsarlık, kötümserlik, her duruma bir suçlu arama mantığıyla depresyona kolay girecektir. Problem çözme becerileri gelişmemiş ergenler, bir sorun karşısında uyumsuz ve yapıcı olmayan yöntemleri tercih edecek ve depresyonu bir kaçış olarak seçebileceklerdir.

Depresyonun gelişiminde, aile sistemleri yaklaşımını benimseyen uzmanlar, ergen depresyonunu aile içi sorunları maskeleyen bir faktör olarak görürler. Bu nedenle aile bireyleri ergenin depresyonunu bilinçdışlarında desteklerler. Ergenin depresyonu çözüldüğünde annede depresif belirtiler veya babada kaygı bozuklukları gözlenebilir. Psikodinamik yaklaşımda ise kişinin kendisine yönelen öfke duygusunun depresyona yol açtığı savunulur. Gerçekçi olmayan idealler ile kendilik algısı arasında sıkışan genç, aşırı beklentilere sahip ebeveynlerine cevap vermediğinde depresif bozukluk geliştirebilir. Bağlanma sorunları da depresyonda önemli rol oynamaktadır.

Depresyon, kişinin yaşam kalitesini önemli derecede azaltan, ciddi iş gücü kaybı yaratan önemli bir sağlık sorunudur. İntihar nedenleri arasındaki yeri ilk sıralardadır. Tüm dünyada depresyon tedavisi önemli ekonomik yük getirmektedir.

Depresyon tedavisinde ilaç tedavileri ve psikoterapiler bazen tek başlarına, bazen de birlikte kullanılabilir. Antidepresan kullanımı, uygun dozun ayarlanması, kullanım süreci ve takibi mutlaka uzman doktor takibinde yapılmalıdır. Doktorunuz ilaç tedavisini uygun gördüyse lütfen çekinmeyiniz. İlaç tedavilerinin uygun psikoterapi yaklaşımları ile desteklenmesi en uygun ve kalıcı tedavi yöntemidir.

Depresyonun psikoterapi ile tedavisinde bilişsel davranışçı yöntemler en sık kullanılan ve en etkili terapi metodudur. Depresyonun bilişsel davranışçı psikoterapiler ile tedavisinde psikolojik eğitim, olumsuz düşünce şemaları ve otomatikleşmiş yanlış düşüncelerin tespit edilerek doğrularıyla değiştirilmesi, özdenetimin sağlanması, kendini değerlendirme gibi teknikler kullanılır. Amaç, en kötü olasılığa odaklanma, ya hep ya hiç tarzı düşünme, sabit fikir, aşırı genelleme gibi bilişsel hataları düzeltmektir. Bu arada psikodrama yöntemleriyle sosyal beceri eğitimleri ve sosyal destek sistemleri etkin olarak kullanılabilir. Aile terapileri ve psikodinamik tedavi yaklaşımları da depresyon tedavisinde ek olarak kullanılan terapi yaklaşımlarıdır.

Ebeveyn olarak bir ergenin sorunlarını asla hafife alıp, küçümsemeyin. Sizin için önemsiz görünen bir şey, onun için çok önemli bir detay olabilir.

Ergende aktif bir iletişim içinde olun. Sorun ve dinleyin. Sorun ama sorgulayıcı olmayın. İntihar hakkında konuşmak, intihar düşüncelerini alevlendirmez. Depresyondaki bir gençle ölüm ve intihar hakkında konuşmak, konuyla ilgili düşüncelerini öğrenmenize yardımcı olabilir.

Ona karşı dürüst olun ve duygularınızı onunla paylaşın. Suçlu-suçsuz, haklı-haksız gibi tartışmalara girmeyin. Depresyon hakkında doğru kaynaklardan bilgi alın ve gereğinde bir uzmana danışmaktan kaçınmayın. Problemin geçip gitmesini beklemek büyük hatadır.

Düzenli spor ve egzersiz, sağlıklı ve düzenli beslenme de hem depresyondan korunmada, hem de tedavide önemli rol oynamaktadır.

Depresyon terapisinde bireyin kişilerarası sorun alanlarının tespiti önemli bir konudur. Kişinin yaşla ilgili süreçlerinin saptanması, yakın ilişkilerdeki çatışma alanları, bunların nitelik ve niceliği, ergene yüklenen, yüklenmek istenen ve ergenin yüklendiği roller, ergenin sosyal ilişkileri ve ilişki kurma becerileri bu süreçte değerlendirilecektir.

Ağır bir depresyonda en büyük risk intihardır. Ergenlerde intihar girişim sıklığı %10’ları bulmaktadır. Kızlar ergenlere oranla üç kat daha fazla intihar girişiminde bulunmakla birlikte, intihar nedeniyle gerçekleşen ölüm oranı erkeklerde 3-4 kat daha yüksektir.

Ebeveyn olarak depresyondaki bir ergeni intihardan korumak en önemli görevlerdendir. Bilinenin aksine depresif hastayla intiharı konuşmak onun intihar riskini arttırmaz. İntihar düşüncesi olmayan bir gençle ölüm ve intiharı konuşmak onu aklına intiharı sokmaz. Bu sayede intihar düşünceleri olan bir çocuğun fikirlerini öğrenebilir ve erken tedbir alabilirsiniz.