Çocuklarda Anksiyete Bozuklukları

Okula başlama, yeni arkadaş edinme, arkadaş kaybetme, okul değiştirme, ev veya şehir değiştirme, aileye yeni kardeş gelmesi, boşanma veya ebeveynlerden birinin evi terk etmesi gibi kısa süreli, duruma bağlı, hayal kırıklığı yaratıcı olaylarda anksiyete yaşanması her çocuk için normal bir davranıştır. %15 civarında çocukta ise bu sosyal ve akademik fonksiyonları bozucu, normal gelişimi zayıflatıcı bir durum olarak anksiyete bozukluğuna döner.

Klinisyen ve terapist olarak çocuktaki kaygının yakın zamandaki stres yaratan bir olay ya da gelişimsel bir evreye karşı geçici bir reaksiyon olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bu arada hipoglisemi (şeker düşüklüğü), Hipertiroidi (zehirli guatr) veya kalp kapak bozuklukları gibi patofizyolojik etkenler mutlaka ekarte edilmelidir. Çocuğun başka hastalıklardan kullandığı ilaçlar da anksiyete belirtilerine yol açabilir.

Anksiyete bozukluklarında genetik yatkınlığın ve kaygılı davranış modelleri sergileyen anksiyeteli akrabaların bulunmasının rolü göz ardı edilmemelidir. Anksiyete bozukluğu yaşayan bir çocuk aile sistemini bozacak kadar sorun yaratabilir. Örneğin; karanlıktan korktuğu için yalnız uyumak istemeyen bir çocukla anne saatlerce beraber yatmak zorunda kalabilir. Kalabalık yerlere gitmek istemeyen çocuk nedeniyle ailenin sosyal ilişkileri zayıflayabilir. Ebeveynlerin sorunlu çocuk üzerine eğilmesi nedeniyle diğer kardeşler ilgi eksikliğinden şikâyet edebilir. Artan aile uyuşmazlığı, ebeveynlerin evlilik çatışmaları, yakın geçmişte yaşanan maddi ve manevi kayıplar, terapide sorgulanması ve dikkate alınması gereken konulardır.

Okulda öğretmenin sert yaklaşımı, fiziksel ve cinsel taciz gibi travmatik olaylar belirgin bir anksiyeteye yol açabilir. Bazı çocukların evde ve okuldaki anksiyöz tutumları farklı olabilir. Anksiyete davranışı okulda oluyorsa, öğrenme yetersizliği, akran ilişkilerinde zorluk ve herhangi bir probleme karşı uyanık olunmalıdır. Okuldan ziyade evde görülen anksiyete davranışı ise aile temelli problemlere dikkat çeker.

Anksiyete bozuklukları çocuklarda bazen erişkinlerdekine benzer tablolarda, bazen de farklı şekillerde kendini gösterebilir.

Çocukluk dönemi obsesif kompulsif bozukluğu (OKB) bulguları, ergen ve erişkinlerde görülene benzerdir. Obsesif kompulsif bozukluğu olan çocuklar saplantılı düşünce, arzu ve hayallere sahiptir. Bunlar da anksiyeteye yol açar. Obsesyonlardan (saplantı) kaynaklanan anksiyeteyi hafifletmek amacıyla tekrarlayıcı davranışlarda ya da sayı sayma gibi örtülü mental hareketlerde bulunulur. Örneğin, ellerinde mikrop olacağı ve bundan hastalık kapacağı endişesi yaşayan bir çocuk, okulda sırasına ve sınıfın kapı koluna dokunmamaya çalışır, bunun yarattığı yoğun kaygıyı hafifletmek için ellerini defalarca yıkama davranışı geliştirebilir. En yaygın çocukluk kompulsiyonları sırasıyla yıkama ve temizlik, sayma, tekrar etme, dokunma ve düzeltmedir. En yaygın obsesyonlar ise mikrop bulaşma korkusu, kendine ya da aile üyelerinden birine zarar geleceği korkusu, birinin düşünce ya da hareketlerini izleme davranışı ve yasaklanmış düşüncelerdir. OKB erkek çocuklarda daha sık görülür. OKB’li çocukları aile üyelerinde de OKB sıklığı yüksektir. Tik görülmesi, major depresyon, basit fobiler, karşı çıkma-inatlaşma bozukluğu, dikkat eksikliği gibi sorunlar obsesif kompulsif bozuklukta yüksek oranda tabloya eşlik eder. Birçok çocukta OKB kronik seyirli olup, bulgular dönem dönem artma ve azalma eğilimi gösterir.

Ayrılık (seperasyon) anksiyetesi bozukluğu, okul çağı çocuklarında en sık görülen rahatsızlıktır. Ortalama 9 yaş civarında başlar ve kızlarda daha sık gözlenir. Temel bağlanma figüründen (ki çoğunlukla bu annedir) ayrılmaya yol açacak kaçırılma, kaybolma gibi korkular mevcuttur ve bağlanma figüründen bir süre uzak kalmak baş ağrısı, karın ağrısı, bulantı, kusma gibi fiziksel bulgulara yol açabilir.

Fobiler, çocuklarda kaygı üreten birçok durumu kapsar. Çocuk ısrarlı şekilde spesifik bir obje ya da durumdan korkuyorsa spesifik fobi olarak adlandırılır. Hayvan korkusu, karanlık korkusu, gök gürültüsü ve şimşek korkusu, doktor-hastane korkusu, asansör korkusu spesifik fobilere örnek verilebilir. Korkular normal gelişim aşamasında doğal kabul edilmekle birlikte günlük aktiviteleri aksatıyorsa, uyaranla karşılaşılacağı düşüncesi bile anksiyete yaratıyorsa ve an az 6 aydır mevcutsa spesifik fobi tanısı konur. Örneğin; karanlıkta uyumaktan korkan bir çocuk, kapısı hafif aralık bırakılarak veya gece lambası yakılarak ve yatarken annesinin 10–15 dakika yanında kalmasıyla rahatlıyorsa bu çocuklukta olabilecek normal bir karanlık korkusudur. Fakat uyku zamanının yaklaşması bile çocukta kaygı doğuruyor, tüm gece ışığın açık kalmasını istiyor ve annesi yananda olmadan uyumuyorsa artık spesifik fobi denebilir.

Sosyal fobili çocuklar sırasıyla topluluk önünde konuşma, başkalarının öncünde yemek yeme, okul gezilerine gitme, genel tuvalet ve lavaboları kullanma, öğretmen, müdür gibi otorite figürleriyle konuşmada sıkıntı ve utanma duygusu yaşarlar. Sosyal fobili çocukların bebekken hırçın, yürümeye başladıklarında korkak ve okula başladıklarında sessiz, dikkatli ve içe dönük oldukları sık gözlenen davranışlardır.

Seçici dilsizlik denen bir durumda sosyal anksiyete ve utangaçlığa bağlı belli durumlarda konuşmayı reddetme vardır. Örneğin; anaokuluna başlayan bir çocuk, hiçbir şey söylememeyi daha güvenli bulmasından dolayı ailesiyle rahatça konuşurken öğretmeni ve arkadaşlarıyla hiç konuşmayabilir. Bu durum çoğu kez inatlaşma, karşı çıkma davranışı olarak değerlendirilse de aslında utangaçlığa ve anksiyeteye sekonder bir sosyal fobidir.

Okul fobisi ise büyük oranda ayrılık (seperasyon) anksiyetesi bozukluğu ile ilgilidir. Burada kötü bir öğretmen, sınıfta kabadayı ve zorba bir öğrenci, derslerin zor gelmesi gibi etkenler de göz önünde tutulmalıdır.

Deprem, savaş, hırsızlık, kapkaç, taciz, kaza gibi travmatik bir olay yaşamış çocuklar genellikle post travmatik stres bozukluğu ya da akut stres bozukluğu tarzında anksiyete bozuklukları gösterebilirler. Burada korku, umutsuzluk, dehşet gibi duygular söz konusudur.

Panik atak ve panik bozukluk ise okul çağı çocuklarında sık görülmez. Bu çocukların bilişsel kapasitelerinin tam gelişmemesine bağlanmaktadır.

Okulla ilişkili zorluklar, öğrenme yetersizliği ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu gibi problemler tanı konmadan önce salt anksiyete gibi değerlendirmelere sebep olabilmektedir.

Depresyon ve anksiyete çoğu kez birbirleriyle ilgilidir. Anksiyete bulguları taşıyan çocukların üçte ikisinde depresif bulgular da mevcuttur.

Çocuklarda anksiyete bozukluklarının tedavisine geçmeden önce patolojik anksiyeteyi, normal gelişimin bir parçası olan korku ve endişelerden ayırmak için kaygıyı ölçmeye yarayan bazı testler uygulanmalıdır.

Bu amaçla, çocuklar için Anksiyete Bozuklukları Görüşme Programı (ADIS-C), Çocuklarda Anksiyete Değerlendirme Formu (CAEF), Yale-Brown Obsesif Kompulsif Ölçek (YBDCS), Çocuk Değerlendirme Programı ( CAS) gibi yarı yapılandırılmış ölçekler, Çocuklar ve Ergenler için Tanısal Görüşme (DICA), Çocuklar için Tanısal Görüşme (DISC) gibi yapılandırılmış ölçekler ve Çocuklar için Yeniden Uyarlanmış Açık Anksiyete Ölçeği (RCMAS), Çocuklar için Sosyal Anksiyete Ölçeği (SASC), Çocuklar için Çok Boyutlu Anksiyete Ölçeği (MASC) gibi kendini bildirim ölçütleri kullanılabilir.

Okulla ilişkili anksiyete varlığında altta yatan bir öğrenme yetersizliğini ortaya çıkarıcı bilişsel ve eğitimsel testler gerekebilir. Rorschach, Tematik Algı ya da Çocuklar için Algı testi gibi yansıtmalı testler bu vakalarda yararlı olur.

Çocuklardaki anksiyete bozukluklarının tedavisinde genel yaklaşım psikodinamik teori ve teknikle desteklenen bilişsel davranışçı terapilerdir.

Bilişsel ve davranışçı terapide yüzleştirme (maruz bırakma), olasılık yönetimi (pekiştirme, söndürme ve benzeri yaklaşımlarla anksiyete öncesi ve sonrası olayların değiştirilmesi), gevşeme teknikleri, modelleme ve rol yapma gibi metodlar kullanılır. Özellikle travmatik bir olaya maruz kalan çocuklarda oyun terapileri ve çizim terapi teknikleri yararlı olur. Oyun temalarında korku ve kavrayışlar rahatlıkla saptanabilir. Oyunun çocuk tarafından yazılan ve oynanan farklı senaryoları, anksiyeteyi azaltmaya ve terapistin olayla ilgili diğer korku ve fantezileri saptamasına yardım eder.

Sosyal fobiler grup terapilerinde etkili şekilde tedavi edilebilir. Grup etkileşimi, çocukların, aynı sorunlarla mücadele eden diğerleriyle destekleyici tarzda çalışmalarına olanak sağlar.

Aile terapileri de okul çağı çocuklarında anksiyete tedavisinde önemli yer tutar. Aile terapisi hem çocuğa destek, hem de ebeveynlerin hatalı yaklaşımlarını düzeltmek yönünden önemlidir.

Gereken vakalarda antidepresan ve anksiyolitik ilaçlar tedavide kullanılabilir.

Uzman psikiyatrist antalya ve Psikoterapi Merkezi olarak, okul çağı çocuklarınızın anksiyete bozukluklarının tedavisinde öncelikle kaygı ölçekleri ve gerekli psikolojik testleri uygulayarak tanıyı kesinleştirdikten sonra çocuk psikologumuz desteğinde oyun terapisini tercih ediyoruz. İhtiyaca göre de bilişsel davranışçı terapi, aile terapisi ve grup terapisi uzman kadromuzca uygulanmaktadır.

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp