Psikolojik Bozukluklarda Bilişsel Terapi

Psikolojik bozukluklarda önemli bir tedavi yöntemi olan bilişsel terapi, insan tepkileri ve bireyin içsel ve dışsal etkenlere uyum sağlamada bilgi işlemenin rolünü temel almaktadır.

İnsanın herhangi bir duruma tepki vermesi bir dizi bilişsel, duygusal, güdüsel ve davranışsal şemaların harekete geçmesine bağlıdır.

Bilişsel terapiyi anlamak için bilişsel kuramın kişilik tanımlamasını bilmek gerekir. Buna göre kişilik, doğuştan gelen fıtrat ve çevre arasındaki etkileşimle şekillenmektedir. Beck ve Freeman kişilik özelliklerinin, çevreye karşı geliştirilmiş temel şemaları veya kişiler arası stratejileri yansıttığını ileri sürerler.

Bilişsel kuram ve bunu takiben bilişsel terapide, ruhsal bozuklukların birçok faktörden kaynaklandığına inanılır. Psikolojik hastalıklarda biyolojik yatkınlık olsa da kişinin öğrenme geçmişine dayalı strese verdiği tepki birinci derecede önemlidir. Bu bağlamda psikopatolojik tepkilerin normal duygusal tepkilerle aynı özellikleri taşıdığını, ancak bunun abartılı ve ısrarlı şekilde gösterildiğini söyleyebiliriz. Örneğin, herkesin zaman zaman yaşayabileceği üzüntü ve ilgi kaybı depresyonda abartılmakta ve uzamakta, manide kendi kendine abartma doruk yapmakta, kaygıda ise aşırı bir kırılganlık ve tehlike algısı görülmektedir.

Bireyler, bir durumu, kendileri için önemli buldukları bir şeye karşı tehdit olarak algıladıklarında psikolojik sıkıntı yaşamakta, bu durumlarda seçici, benmerkezci ve katı olabilmektedirler. Bu süreç uzadığında normal bilişsel aktivitenin işleyişi bozulmakta, odaklanma, kendine özgü düşünme, anımsama, gerçeği test etme ve sonuç çıkarma gibi beceriler azalmaktadır. Bilişsel terapi, azalan bu becerileri yeniden kazanmayı sağlamaya yöneliktir.

Bilişsel kırılganlığı şöyle açıklayabiliriz. Her bireyin ruhsal sıkıntılara yatkınlık kazandıran, doğuştan gelen, kendine has kırılganlık ve hassasiyeti vardır. Bu yatkınlık kişilik yapısı ile ilgilidir. Kişilik ise temelde mizaç ve bilişsel şemalarla şekillenir. Bireyin temel inançlarını ve varsayımlarını içeren yapılar ise bilişsel şema olarak isimlendirilir. Bu şemalar hayatın ilk yıllarında kişisel deneyim ve özellikle ebeveynlerle kurulan özdeşim sonucu gelişirken, ileri yıllardaki öğrenme deneyimleriyle iyice pekişir. Sonrasında da inançlar, değerler ve tavırlar kişiye özel halini alır. Bilişsel şemalar uyumlayıcı ve işlevsel olabildiği gibi tam tersi de olabilmekte, genel ya da özel olabilmektedir. Bir bireyin birbirleriyle rekabet haline şemaları da bulunabilir. Bilişsel şemalar genelde gizli olup, belirli stres etkenleri, koşullar veya uyarıcılarla aktif hale gelirler.

Belirli kişilik özellikleri veya bilişsel yapı kümelerinin bazı psikolojik bozukluklara zemin hazırladığı Beck, Epstein ve Harrison tarafından gösterilmiştir. Bağımlı bireylerin ilişkileri bozulduğunda depresyona girmeleri, bağımsız kişilerin ise belirli bir hedefi başaramadıkları ya da yenildiklerinde depresyona girmeleri bilinen gerçeklerdir.

Bilişsel terapinin bireyin öğrenme geçmişi üzerine yaptığı vurgu oldukça kuvvetli olup, sosyal öğrenme ve pekiştirme kuramları ile yakından ilişkilidir. Bilişsel terapide bireyin gelişimsel geçmişi ve olaylar hakkında kendine özgü anlam ve yorumların derinlemesine incelenme gereği bundan dolayıdır. Biliriz ki, aynı olayın anlamları iki birey için farklı olabilmektedir.

Bilişsel terapi, psikopatolojinin tek bir nedeni olmadığını, biyolojik, gelişimsel, çevresel etkileşim ve nörokimyasal değişikliklerin ruhsal bozukluklarda rol oynadığını kabul eder. Ama bilişsel terapinin ana konusu bilişsel çarpıtmalar olarak adlandırılan, psikolojik stres altında ortaya çıkan düşünmedeki sistematik hatalardır.

  • Keyfi çıkarsama: Ben çalışan bir anne olduğum için çocuğumla yeterince ilgilenemiyorum, öyle ise kötü bir anneyim gibi.
  • Seçici soyutlama: Bir durumun, belirli bir içerik içinden sadece tek bir detay alınarak yorumlanmasıdır. Gürültülü bir ortamda yanındaki adamın ne dediğini duyabilmek için kulağını ona yaklaştıran kızın erkek arkadaşının bu eylemden doğrudan kıskançlık hissetmesi gibi.
  • Aşırı genelleme: Aldatılan bir kadının bütün erkekler aynı, her zaman aldatılacağım gibi, bağımsız bir olaydan genel bir kural çıkarmasıdır.
  • Büyütme ve küçültme: Bir şeyi normalden daha fazla veya daha az önemli görme halidir. Üniversite sınavını ilkinde kazanamazsam her şey biter ya da kanser hastası annesinin durumunu kabullenmeyip yakında iyileşeceğini varsaymak örnekleri gibi.
  • Kişiselleştirme: Dış olayları, ortada nedensel bir bağ kuracak delil olmadan kendi üzerine almaktır. Kalabalık bir caddede karşı kaldırımda yürüyen tanıdığına el sallayıp, o kişi tarafından fark edilmediğinde, beni görmezden geldi, beni küçümsüyor ya da onu üzecek ne yaptım varsayımına ulaşmak gibi.
  • İki değerli düşünme: Yaşanan deneyimleri en iyi ya da en kötü, yani iki uç kategoriden birine sokmaktır. Orta yol yoktur.

Bilgi işlemedeki bir ön yargı birçok psikolojik bozukluğu şekillendirir. Bu ön yargılar genelde iletişimle ilgili ya da tehlike algısı gibi dışsal bilgilere karşıdır.

Psikolojik bozuklukların bilişsel profilini şöyle özetleyebiliriz:

  • Depresyonun bilişsel modeli: Bilişsel bir üçlü depresyonu şekillendirir. Kendilik, dış dünya ve gelecek hakkındaki olumsuz düşünceler depresyonun kaynağıdır. Birey kendini yetersiz, kimsesiz ve değersiz algılar. Dünya zevkten ve doygunluktan yoksun görülür. Geleceğe ait kötümser düşünceler benliği sarmıştır, mevcut sıkıntıların hiçbir zaman düzelmeyeceği kanısı vardır.
  • Kaygı bozukluklarının bilişsel modeli: Fiziksel veya psikolojik tehlike algısı temeldir. Normal hayatta kalma mekanizmaları aşırı işlev göstermektedir. Tehlike algısı yanlış veya abartılmış varsayımlara dayanır. Tehdit, alabildiğine güçlü hissedilirken tehlike tehdidini azaltan güvenlik ve içsel kuvvet alabildiğine zayıf hissedilir.
  • Maninin bilişsel modeli: Depresyonun tam tersi algı eğilimi olup, birey kendilik ve gelecek hakkında abartılı düşüncelere sahiptir. Olumsuz deneyimler tamamen göz ardı edilerek olumlu şekilde yorumlanmakta ya da farklı girişimlerden gerçek dışı makul sonuçlar beklenmektedir. Yetenekler, değer ve başarılar abartılı bir şekilde kavramsallaştırılmış olup, aşırı derecede iyimser beklentiler vardır.
  • Panik bozukluğun bilişsel modeli: Bedensel ve zihinsel tecrübelerin katastrofik biçimde yorumlanması söz konusudur. Her türlü açıklanmamış semptom ve duyum yaklaşan bir felaketin habercisi olarak algılanır. Bilişsel bilgi işleme sistemi tüm dikkati bedensel veya psikolojik deneyimlere yöneltmiştir. Örneğin, mide yanması kalp kriziyle eşdeğer, hafif bir nefes darlığı soluğun tamamen durmasıdır.
  • Fobilerin bilişsel modeli: Belirli kaçınılabilir durumlardaki tehlike algısıdır. Fiziksel veya psikolojik zarara uğrama düşüncesinin olduğu herhangi bir durumdan kaçınıldığı takdirde birey kendini güvende hisseder. Korkulan şey ile karşılaşıldığında aşırı kaygının tipik öznel ve psikolojik belirtileri ortaya çıkar. Bunun sonucunda gelecekteki durumlardan kaçınma eğilimi pekiştirilir.
  • Paranoid durumların bilişsel modeli: Temel bilişsel hata diğerlerine önyargı ile bakmadır. Kişi, diğerlerinin bilinçli olarak kötü davrandığını, müdahalede bulunduğunu ve eleştirel olduğunu varsaymakta ısrarcıdır. Herkes ona karşı adaletsizce davranmaktadır. Depresif hastaların aksine paranoid bireylerde düşük öz saygı bulunmaz. Gerçek kayıptan ziyade sözde saldırılar, engellemeler, adaletsiz ihlaller söz konusudur.
  • Obsesyon ve kompulsiyonların bilişsel modeli: Obsesif hastalar birçok insanın güvenli göreceği durumları değerlendirirken tereddüt yaşarlar ve şüphede kalırlar. Ocağı söndürmek, kapıyı kilitlemek gibi güvenlik için gerekli davranışları yerine getirip getirmedikleriyle ilgili şüphe duyarlar, kirlenmekten korkarlar. Sorumluluk bilinci ve kendilerine veya diğer insanlara zarar verebilecek bir harekette bulunma veya bulunamama konusunda sorumlu olduklarına dair inanç yoğundur. Strese yol açan şey, gereksiz düşünceye yani ahlak dışı veya tehlikeli bir şey yaptığına dair düşünceye verilen anlamdır.
  • Anoreksiya nervosada bilişsel model: Kilo ve vücudun şekli bireyin değerini veya sosyal kabul edilebilirliğini etkilemektedir algısı vardır. Eğer fazla kilo alırsa çirkin görünecektir. Hayatta kontrol edebildiği tek şey ise kilosudur.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, psikiyatrist ve psikoterapist Emine Filiz Uluhan yönetiminde psikolog ve aile danışmanı kadrolarıyla bilişsel psikoterapi ve diğer terapi yöntemleriyle ruhsal sorunlarınızın tedavisinde hizmetinizdedir.